Yeliz Öğretmen hayatını kaybetmişti! Çengelköy'deki korkunç kazanın görüntüleri ortaya çıktı
Yaklaşık 10 ay önce Çengelköy'de Bedia Canan E.'nin kullandığı otomobil, kaldırıma çıkarak yayalara çarpmıştı. 7 kişinin yaralandığı, Yeliz Kader'in ise ölümüne sebep olan kazanın görüntüleri ortaya çıktı.
Üsküdar Çengelköy'de 22 Eylül 2024'te Bedia Canan E.'nin direksiyon kontrolünü yitirdiği otomobil kaldırıma çıkıp, yayalara çarpmıştı. Kazada anaokulu öğretmeni Yeliz Kader (40) hayatını kaybederken, 7 kişi de yaralanmıştı. Kaza sonrası tutuklanan Bedia Canan E. ilk bilirkişi raporunda araçtaki teknik arıza gerekçe gösterilerek serbest bırakıldı.
Olayın artından herhangi bir tutuklama kararı verilmezken kazada hayatını kaybeden Yeliz Kader'in ailesi ve yaralananların hukuk mücadelesini 10 aydır sürdürüyor. Mağdurlar 17 Temmuz'da yapılacak duruşmadan tutuklama kararı beklerken kaza anına ilişkin yeni güvenlik kamerası görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde, Bedia Canan E.'nin kullandığı otomobilin ara sokaktan hızla çıktığı, önce seyir halindeki cipe ardından kaldırımdaki yayalara çarparak iş yerine girdiği anlar yer alıyor.
"ÇANTASINI ALMAYA GİTTİK, CENAZESİYLE KARŞILAŞTIK"
Kazada hayatını kaybeden 2 çocuk annesi Anaokulu Öğretmeni Yeliz Kader'in ablası Azime Mert, "22 Eylül akşamıydı. Evimizde otururken birden polis aradı bizi. 'Çengelköy'de çok büyük bir kaza oldu. Burada Yeliz Kader'e ait bir çanta var, gelip teslim alın' dediler. Biz tabii o zaman öldüğünü bilmiyorduk. O çantayı teslim almaya gittiğimizde cenazesiyle karşılaştık, teşhis ettik. 22 Eylül akşamı gezmeye gidiyor. Çengelköy'ü, Çınaraltı'nı çok severdi. Her hafta oradaydı. O gün de gitmiş oraya. O gün de hayatının son günüymüş işte" dedi.
Kazadan bu yana ne sürücüden ne de yakınlarından bir geri dönüş almadıklarını belirten Mert, "10 ay oldu. Yani iki ay sonra bir yıl olacak. Hiçbir şekilde karşı taraftan, ne bir üzüntü, ne pişmanlık, ne de insani bir duyguyla bize bir geri dönüş olmadı. Bize olmadığı gibi, orada 7 kişi yaralandı. Ayağında platin olanlar mı dersin, çocuğu düşen mi dersin. Hiçbirine bir dönüş olmadı. Ne bir özür, ne bir 'geçmiş olsun', ne de bize 'baş sağlığı' anlamında bir dönüş yapıldı. Bu bizi çok yaraladı. Acımız ikiye katlandı. Çünkü biz çok büyük bir kayıp verdik" diye konuştu.
"DOSYA 10 AYDIR SAVCININ ÖNÜNDE BEKLİYOR"
İlk bilirkişi raporunun ardından sürücünün serbest bırakıldığını ve ikinci bilirkişi raporunun dikkate alınmadığını söyleyen Mert, "Araçlarında 'ambale' adında bir terimle bir bilirkişi raporu çıkardılar. Bilirkişi raporunun çıktığı gün, aynı gün kadını serbest bıraktılar. Ondan sonra biz buna itiraz ettik. Tekrar bir bilirkişi raporu alındı. Bu ikinci raporda, onların iddia ettiği gibi araçta böyle bir sıkıntı olmadığı belirtildiği halde tekrar hukuki bir işlem yapılmadı. Kadın 10 aydır serbest. Dosya 10 aydır savcının önünde bekliyor. 17 Temmuz'da mahkemesi olacak. 10 aydır biz hukuki anlamda hiçbir aksiyon alamadık" ifadelerini kullandı.
"75 YAŞINDAKİ ANNEM YENİDEN EVLAT ACISI YAŞADI"
Annesinin acıyı ikinci kez yaşadığını söyleyen Azime Mert, "Anneme biz başta söylememiştik tahliye olduğunu, sonradan öğrendi. Tekrardan kızını kaybetmiş gibi bir üzüntü yaşadı. Hiçbir şekilde bizimle iletişime geçmediler. Bizim beklentimiz, adaletin tecelli etmesi. Başka bir şey istemiyoruz. Bizim için kazadan önce ve kazadan sonra diye bir hayat değişti. Her şey değişti. Çok üzüntülüyüz. Yaşama sevinci dolu dolu bir insan gitti. Ve bu insan öğretmendi. Çocukları hala ağlıyor, velileri hala ağlıyor, bizi arıyorlar" diye konuştu.
"POLİS BİZE BİR FOTOĞRAF GÖSTERDİ, ANNEMİZİN FOTOĞRAFIYDI"
Yeliz Kader'in oğlu Ömer Yusufoğlu ise, "Biz annemizin eve gelmesini bekliyorduk. Teyzem bizi aradı ve polisin aradığını, annemin eşyalarının bulunduğunu; fakat annemi bulamadıklarını söylediler. Biz tamamen, kaza esnasında annemin eşyalarını kaybettiğini, bir hastaneye gitmiş olabileceğini düşündük. Kazada yaralıların hangi hastanelere gittiğini araştırdık, annemi bulmaya çalıştık. Polis bize bir fotoğraf gösterdi. Annemizin fotoğrafıydı. Tanıdık. Vefat ettiğini söylediler. Tutuklandığını öğrendik. Normalde bu tarz tutukluluk süreleri 2 ay, 3 ay bulabilirken 2 hafta gibi kısa bir sürede, bilirkişi raporunun çıktığı gün, sabah erkenden çıkan raporla birlikte kadının salıverilmesi… Bunlar bize ikinci bir darbe oldu açıkçası. Şoka girdik" dedi.
"RAPORDAN HABERDAR EDİLMEDİK, KENDİMİZ ÖĞRENDİK"
Süreç boyunca bilgi verilmediğini, ilk rapora karşı ancak sonradan itiraz edebildiklerini belirten Yusufoğlu, "Bilirkişi raporu çıktığında bu bize bildirilmedi. Avukatımıza da bildirilmedi. Kendimiz öğrendik ve öğrendikten sonra itiraz edebildik. İlk bilirkişi raporu, aracın 'ambale' durumunu yaşadığını söylüyordu. Bizim aldığımız bilirkişi raporu ise tam tersini söylüyor. Yani 'ambale' durumu olmadığını belirtiyor. Sonuç olarak, bir dikkatsizlik var. Bir ihmal var. Bir ihmal sonucunda bir can gitti. Ve giden can benim annemdi. Yüzlerce çocuğun öğretmeni. Belki binlerce çocuğun öğretmeni. Yüzlerce insanın çalışma arkadaşı. Saygı duyulan bir insan ve çok gençti annem" şeklinde konuştu.
"BU KAZA, SÜRÜCÜNÜN KUSURUYLA MEYDANA GELDİ"
Ailenin avukatı Müslüm Demirtekin, sürecin başından bu yana bilirkişi raporlarına ve savcılık tutumuna itiraz ettiklerini belirterek, "Rapor geldiği gün dosyaya baktığımda, raporla birlikte tahliye kararı verildiğini öğrendim. Bunun üzerine, yeniden rapor alınması gerektiği konusunda uyarıda bulundum. Çünkü bu rapor yeterli değildi; yalnızca bir trafik uzmanından alınmıştı. Sayın savcıyla görüştüğümde, bir elektrik mühendisi ve bir makine-mekanik alanda uzman bir kişi tarafından da rapor alınması gerektiğini söyledim. Devamında da bu raporda birden fazla yaralı ve hayatını kaybeden bir öğretmen olduğunu, dolayısıyla konunun ciddiye alınması gerektiğini söylememe rağmen, söylediklerim dikkate alınmadı. Devamında da ben, Sulh Ceza Mahkemesi'nde bir elektrik mühendisi ve bir makine mühendisi olacak şekilde bir heyet raporu aldım. Dosyaya sundum ve yeniden tutuklanması konusunda talepte bulundum. Bu talebim de dikkate alınmadı" ifadelerini kullandı.
"BU YENİ BİR DELİL AMA DİKKATE ALINMADI"
İkinci raporun içeriğine dikkat çeken Demirtekin, "İki rapor birbiriyle tamamen çelişmektedir. İkinci alınan rapor, heyet raporudur. Ve açık ve net olarak şunu söylüyor: Bu kaza, aracın elektrik veya mekanik sisteminden kaynaklı değil; sürücünün kusurundan kaynaklı bir kazadır. Normalde bu raporla tekrar tutuklanması gerekirdi. Çünkü bu yeni bir veri, yeni bir delildir. Buna rağmen tutuklanmadı. Ben yıllardır avukatlık yapıyorum. Böyle ciddi bir raporun dikkate alınmaması beni şaşırttı. İyi bir soruşturma yürütülseydi, daha farklı bir sonuca gidilebilirdi. Artık önümüzde bir mahkeme, bir heyet var. Daha sağlıklı, daha adil bir yargılama olacağı kanaatindeyim" dedi.
"BİR ANDA, HİÇBİR ŞEY ANLAMADAN SAVRULDUK"
Kazadan yaralı olarak kurtulan Hümeyra Çiriş, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: Bir dükkanın önünden geçerken, hiçbir şekilde ses duymadım. Yukarıdan bir araba geldi. Park halindeki araçla birlikte bizi sürükledi. Tamamen dükkanın içinde sıkışmış halde bulduk kendimizi. Gerçekten her şey bir anda, bir saniyede oldu. Kırıklarımız oluştu, vefat eden biri oldu. Aslında bu noktada bizi en çok sinirlendiren, üzen şey; üzerinden 10 ay geçmiş olmasına rağmen dengesiz, denkliği olmayan bir bilirkişi raporunun yayınlanması ve hiçbir şekilde aranmamamız, bir baş sağlığı olsun aileye ya da bize bir 'geçmiş olsun', bir 'özür' vesaire belirtilmemiş olması, bizim gerçekten sinirimizi bozan nokta bu oldu. O esnada yolda kim vardı, hiçbir şey anlamadık. Biz sadece üç arkadaştık. Yani eşim, arkadaşım ve ben. 'Herhalde uçtuk, bir yerlere gittik, sürüklendik,' dedik. Kazada o esnada araba kaç kişiyi sürükledi, ne oldu, yaşıyor muyuz onu bile anlayamadık.
"KAZADAN SONRA O YOLDAN GEÇEMİYORUZ"
Kazanın psikolojik etkilerinin hala sürdüğünü belirten Çiriş, "Daha sonrasında bizi uzun bir süre kimse aramayınca ve vefat eden kişi gözümüzün önünde can verince… Ben arkadaşımı, vefat eden kadının yanından çıkardım. Yani bunun travması hala üzerimizde. Biz o yoldan hala geçemiyoruz, yürüyemiyoruz, hiçbir şey yapamıyoruz. Şu an yolda yürürken bile bir korna sesi duysak, kaçıyoruz. Bizim bildiğimiz kadarıyla, ambale olan araç duraksar ve bir anda duman yükselir havaya. Ama o esnada araçta herhangi bir duman yükselmesi söz konusu dahi olmadı. Araç geri itildi ki biz aradan çıkartıldık. Umarım, inşallah, 17 Temmuz'da birazcık da olsa içimize su serpilir. Çünkü insan hayatı dediğin şey bir anda unutulup, 'boş ver' denecek kadar basit değil" diye konuştu.
Kaynak: DHA