Yıllar önce İrlanda’da rahibelerin işlettiği anne bebek evinde ölen 796 çocuğun bulunması için kazı çalışması başladı
1925-1961 yılları arasında İrlanda’nın batısında Katolik rahibeler tarafından işletilen bir anne bebek evinde ölen 796 çocuğun mezarına ulaşmak için kazı çalışmaları başladı.
20. yüzyılın ilk yarısında İrlanda’dan Kanada’ya, Avustralya’dan ABD’ye kadar uzanan geniş coğrafyada, devletlerin finanse ettiği ve dini kurumların gözetiminde kurulan anne-bebek evleri, yetimhaneler ve yatılı okullarda binlerce çocuk hayatını kaybetti.
Birçoğu kayıt altına dahi alınmadı. Kimisi işaretsiz mezarlara gömüldü. İsimleri bile bilinmeyen binlerce çocuk, yıllarca gizlenen sistematik bir ölüm zincirinin kurbanı oldu.
Bugün, 1925 ile 1960 arasında yaşanan bu karanlık geçmiş; İrlanda’da Katolik-Protestan geriliminin hala sürdüğü günümüzde, devletin ve kilisenin yüzleşmek zorunda kaldığı en ağır insan hakları ihlallerinden biri olarak yeniden tartışılıyor.
İrlanda’nın Tuam kasabasındaki foseptik mezarlar
1925-1961 yılları arasında İrlanda’nın batısındaki Tuam kasabasında, Katolik Bon Secours rahibeleri tarafından işletilen ve bekar annelerin kabul edildiği Saint Mary Anne ve Bebek Evi'nde, resmi kayıtlara göre 796 çocuk hayatını kaybetti.
2014’te araştırmacı Catherine Corless, bu çocukların yüzlercesinin binanın arkasındaki eski foseptik çukurlarına gömüldüğünü belgeledi. 2015’te İrlanda hükümeti olayla ilgili kapsamlı bir soruşturma başlattı.
2021’de yayımlanan resmi rapor, yalnızca Tuam’da değil, benzer kurumlarda da bebek ölüm oranlarının ulusal ortalamanın neredeyse iki katı olduğunu ortaya koydu.
Raporun ardından dönemin İrlanda Başbakanı ve Katolik Kilisesi yetkilileri kamuoyuna açık özür yayınladı.
Kanada, Avustralya ve ABD’de aynı tablo
İrlanda’daki skandal tek değildi. 19. yüzyıldan itibaren Kanada’da devlet desteğiyle Katolik ve Protestan kiliseler tarafından işletilen yatılı okullara 150 binden fazla yerli çocuk zorla gönderildi. Bu çocuklar ailelerinden koparılarak Hristiyan kültürüne asimile edilmeye çalışıldı.
Kayıtlara geçen ölü sayısı 4 bin civarında olsa da, uzmanlara göre gerçek sayı çok daha yüksek. 2021’de British Columbia’daki Kamloops okulunda 215 çocuğun kalıntıları, Saskatchewan’da ise 751 işaretsiz mezar bulundu. 2008-2015 arasında çalışan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, bu süreci “kültürel soykırım” olarak tanımladı. Kanada devleti ve Papa Francis resmi özür diledi.
Avustralya’da da benzer bir süreç yaşandı. “Çalınan Nesiller” olarak adlandırılan uygulamada, aborijin çocuklar devlet ve kilise gözetimindeki kurumlara zorla yerleştirildi. Katolik ve Metodist kurumlarca işletilen bu kamplarda kötü yaşam koşulları ve salgın hastalıklar yüzünden binlerce çocuk yaşamını yitirdi.
Batı Avustralya’daki Moore River misyon alanında yapılan kazılarda, 741 mezar bulundu; bunların 412’si çocuklara aitti. 1997 tarihli “Bringing Them Home” raporu bu süreci resmen soykırım olarak tanımladı. Avustralya hükümeti 2008’de özür açıklaması yaptı.
ABD’de ise 19. yüzyıldan itibaren kilise gözetiminde yerli çocukların zorla alındığı yatılı okul sistemi uygulandı. Pennsylvania’daki Carlisle Indian School en bilinen örneklerden biri. ABD İçişleri Bakanlığı, 2022’de yürüttüğü çalışmada yaklaşık 500 mezarsız çocuk tespit ettiğini açıkladı.
Devlet ve kilise iş birliğiyle yürütülen asimilasyon politikaları
Bu ülkelerin ortak noktası, devletlerin kiliselerle iş birliği içinde yürüttüğü asimilasyon temelli sosyal politikalar.
Katolik, Anglikan ve Protestan kiliseleri; bekar anneleri, yerli çocukları ve “toplum dışına itilmiş” bireyleri bu kurumlara yönlendirdi. Devletler ise bu kurumları doğrudan finanse etti.
Yıllar boyunca gizlenen bebek ölümleri, ihmaller ve kötü muameleler ancak toplu mezarların bulunmasıyla gün yüzüne çıkabildi. Ancak araştırmacılara göre, hala bulunmamış mezarlar, açıklanmamış raporlar ve konuşulmamış tanıklar var.