Kubbesi gökyüzü olan sinemalar

Bir zamanlar mahalleliler aynı filmde buluşur, geceler çekirdek sesiyle dolardı. O sanat dolu akşamları ve yazlık sinemaları, duayen sanatçı Hülya Koçyiğit, usta oyuncu Altan Erkekli ve işletmeci Osman Nuri Zengin anlattı.

Abone ol

Komşuluk ilişkilerinin güçlü olduğu dönemlerde, sinemaların önemi de büyüktü. O yıllarda insanlar büyük çoğunlukla yazlık sinemalarda sosyalleşirdi. Arkadaşlar beraberce herkese aynı fiyattan satılan biletleri alır, tahtadan iskemlelere oturur ve çekirdekleriyle oynatılan filmlerin tadını çıkarırdı.

İşte bu tarihi mekanları; Yeşilçam sanatçısı Hülya Koçyiğit, ünlü oyuncu Altan Erkekli ve 1960’lı yıllarda babasıyla birlikte yazlık sinema işleten Osman Nuri Zengin muhabirimiz Berke Duran'a anlattı. 

 (Bahçe sinemalarıyla ilgili bilinen en eski fotoğraf / Üsküdar Şemsipaşa Yazlık Sineması / Kaynak: TÜRVAK) 

YAZLIK SİNEMANIN İLK ADIMLARI

8 Şubat 1897 tarihinde, Şehzadebaşı’nda bulunan Fevziye Kıraathanesi’nde bir grup kalabalık toplanmıştı. İstanbul ahalisi, mekanın bahçesine kurulan perdede gösteri izlemek için bir araya gelmişti. Kimse farkında olmasa da bu tarih, topraklarımızdaki yazlık sinema alışkanlığının bilinen ilk örneği olarak kayıtlara geçti. 

Cumhuriyet döneminin ortalarına doğru ise yazlık sinemalar, bir merak olmaktan çıkarak artık sektör haline dönüşmüştü.

(Ressam Salih Erimez’in fırçasından İstanbul’daki ilk sinema gösterisi)

“VAKİT GEÇİRMEK İÇİN BAHANEYDİ” 

Yeşilçam’ın ‘Dört Yapraklı Yonca’sından biri olan Hülya Koçyiğit, bu bilgi üzerine parantez açtı ve şu ifadeleri kullandı:

“Yazlık sinemalar, sosyalleşmek için bir platformdu. Herkes aynı mahalleli, aynı dükkandan alışveriş eden ve birbirini tanıyan insanlardı. Belki de insanlar, birbiriyle vakit geçirmek için bahane olarak yazlık sinemalara gelmeyi tercih ediyordu. Çok rahat bir ortamdı. Patlamış mısır yoktu hayatımızda ama çekirdek vardı. Aileler, çocuklarıyla beraber geldikleri yazlık sinemalarda çekirdeklerini çitleyip, yerleri çekirdek kabuklarıyla doldurarak geceye son veriyorlardı.”

(Tasarım - Berke Duran)

“BİR GECEDE 11 SALON DOLAŞTIM” 

Açık hava sinemaları, yalnızca film izleme alanı değil, aynı zamanda sanatçıyla izleyicinin doğrudan buluştuğu özel ortamlardı. Koçyiğit, o günlerden birinde yaşadığı anısını şöyle dile getirdi:

“Filmler, en az 2-3 bin kişilik bahçelerde gösteriliyordu. Yazlık sinema sezonunun açılışında galalar tertip edilirdi ve oyuncular galalara katılırlardı. Adana'da yazlık sinema galası vardı, ben de davet edilmiştim. Bir gecede 11 salon dolaşmıştık. Halkla iç içe vakit geçirmiştik.”

 

(Hülya Koçyiğit söyleşisinden bir kare)

“BİRLİKTELİĞİN SEMBOLÜYDÜ”

1970’li yıllarda çocukluk geçirenlerin bir araya geldiği ‘nostaljik’ sosyal medya gruplarında açık hava sinemaları sıklıkla ‘yaz gecelerinin vazgeçilmezi’ olarak anılıyor. Biz de dönem çocuklarının yaptığı bu paylaşımları usta oyuncu Altan Erkekli’ye sorduk ve bahçe sinemalarına ilişkin farklı bir yorumla karşılaştık:

“Aileler ya kapı önünde çay içiyor ya da toplumsal birlikteliğin sembolü haline gelen yazlık sinemalara gidiyordu. O sinemalarda mahalleliler, yardımlaşma gerektiren durumları film öncesinde konuşurlardı. Bir bakıma kendini ifade etme alanıydı. Filmde kötü adama karşı duyulan ortak öfke, kahramanın hep birlikte alkışlanması… Bunlar, aslında ortak bir duygunun dışa vurumuydu. Herkes, bir duyguyu birlikte yaşamak istiyordu.”

 

(Tasarım - Berke Duran)

BEYAZ PERDEDE YAZLIK SİNEMA 

Vizontele gibi geçmiş dönem filmlerinde kapalı salonlar yerine, tavanı gökyüzü olan açık hava sinemaları kullanılmıştı. Peki, bu tercihin sebebi neydi? Açıklamasının devamında Erkekli, yazlık sinema sahnelerinin ardındaki gerçeğe dikkat çekti: 

"Filmlerin, bahçe sinemalarını kullanmasının sebebi halkı yansıtmak istemesiydi aslında. Yazlık sinemalar, çok önemli bir dokuydu. En önemli unsuru da insanların kendilerini rahatça var ettikleri yerler olmasıydı.”

 

(Altan Erkekli röportajından kameraya yansıyan bir an)

BİR DÖNEMİN GİRİŞİM FİKRİ

Şimdilerde sadece söz konusu yapımlardan izlediğimiz bu mekanlar, bir dönemin gelir kapısıydı. O yıllarda bazı girişimciler boş arsalara bina yapmak yerine açık havaya perde kurmayı tercih ediyordu. Öyle ki ünlü film eleştirmeni Nezih Coş’un yaptığı araştırmaya göre, 1969 yılında Türkiye genelinde toplam bin 534 açık hava sineması bulunuyordu.

(Mersin Şan Yazlık Sineması / 1955 / Yıldız Moran Arşivi)

“HERKES 125 KURUŞA İZLERDİ”

İşte bu yatırımcılardan biri de müteahhit Hasan Zengin’di. Oğlu Osman Nuri Zengin, İstanbul Fatih’te kurdukları Çoruh Bahçe Sineması’nı nasıl işlettiklerini şu sözlerle aktardı:

“Sinema, yanlış hatırlamıyorsam 1967 yılında Kocamustafapaşa’da açıldı. İsmini babam, bizim memleketimiz Artvin’in içinden geçen Çoruh Nehri’nden esinlenerek koydu. Aşağı yukarı 2 bin 500 kişilik falandı. Ben de gişede bilet satardım. O zamanlar 125 kuruştu biletler. Herkese aynı fiyattan satılırdı; balkon, loca falan yoktu. Günde 2 film oynardı. Film aralarında da büfede meşrubat satışına yardımcı olurduk.”

 

(Çoruh Bahçe Sineması / Zengin ailesinin arşivinden)

“VİZYON FİLMİ OYNAMAZDI”

Bir zamanlar Beyoğlu’nda yapım şirketlerinin olduğunu hatırlatan Zengin, filmlerin yazlık sinemalara geliş sürecini şu sözlerle anlattı:

“Çalışanların elinde listeler olurdu. O listelerden film seçerdik. Genelde de seçmezdik, onlar tercih ederdi; işletmeciler de onları alırdı. Zaten yazlık sinemalarda vizyon filmleri oynamazdı. Artık kalkmış, eski vizyon filmler satılırdı.”

 

(Osman Nuri Zengin’le yapılan söyleşisinden bir görüntü)

İLK RAKİP: TELEVİZYON

1980’lere gelindiğinde sinemalara ilgi de azalmaya başlamıştı. Komşular artık yazlık sinemalar yerine siyah-beyaz televizyonu olan evlere gitmiş ve birinci kanalı, TRT’yi izlemeye başlamıştı. Bahçe sinemalarının o zamanlarda tam manasıyla bittiğini söyleyemeyiz. Çünkü bu sinemalar, küçülerek de olsa 2000’lere kadar varlığını sürdürdü.

(Televizyon izleyen aileler / AA)

SİNEMADAN OTOPARKA

Esasında yazlık sinemaların sonunu televizyonlar değil, kentsel dönüşüm ve dijitalleşme getirdi. Özellikle büyükşehirlerde artan konut talebiyle, bu sinema arsaları zamanla apartmanlara ya da otoparklara dönüştürüldü. 

(Günümüzde otoparka çevrilmiş bir yazlık sinema arsası)

ARTIK PERDE KAPANDI

Kentleşmenin ardından da insanlar, gelişen teknolojiyle birlikte filmleri genellikle evlerinden izlemeyi tercih etmişti. 2010’lu yıllara gelindiğinde ise yazlık sinemalar, büyük ölçüde ortadan kalkmış ve nostaljik bir etkinlik olarak anılmaya başlanmıştı. Günümüzde bu sinemalar, yalnızca bazı belediyelerin düzenlediği etkinliklerde hatırlanıyor.

(Grafik - Berke Duran)

NOT: BU HABER 2025 TRT GELECEĞİN İLETİŞİMCİLERİ YARIŞMASI'NIN İNTERNET HABERİ KATEGORİSİNDEN BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ ALMIŞTIR

Yeni sendrom: Hayalet deprem Yaşam 4 aydır kuruş alamayan işçiler çatıya çıktı Yaşam Nefes borusuna yiyecek kaçan öğrenci Heimlich manevrasıyla kurtarıldı Yaşam Metroda pişpirik Yaşam