Arakanlı mültecilerin yaşadığı kampta görev yapan doktor Haberet'e konuştu
Bangladeş’teki Arakanlı mültecilerin yaşadığı kampta bir süre görev yapan doktor, bölgede yaşayan insanların zor koşullarını Haberet için anlattı. Bölge halkının sağlık hizmetlerine ulaşamadığını söyleyen doktor, Hepatit B, Hepatit C, HIV gibi öldürücü virüslerin giderek yaygınlaştığını söyledi.

Arakanlı mülteciler zor yaşam koşullarında hayatta kalma mücadelesi veriyor. Yaklaşık 8 yıldır Myanmar'daki savaştan kaçarak Bangladeş'e sığınan 1 buçuk milyonu aşkın insan, çoğu temel insani yaşam ihtiyaçlarından yoksun bir hayat sürüyor. Bu şartlar altında görev yapan sağlık çalışanları da hem imkansızlıklarla hem de ağır dramlarla yüzleşiyor. Bir süre bu kamplarda görev yapmış bir doktor Haberet’e özel açıklamalarda bulundu.

"BİR TUVALETİ 5 AİLE ORTAK KULLANIYOR"
“Kampa ilk girdiğimde aklıma gelen şey, geri döndüğümde buradaki insanların hikâyesini anlatmaktı. Ancak anlatacak bir mecra bulamamıştım, burası belki de bu hikâyenin duyulması için bir fırsat olacak.
Çalışma alanımız, Myanmar sınırına yalnızca 2 kilometre mesafedeydi. İşimiz bittiğinde Cox’s Bazar’a dönüp otelde kalıyorduk, gündüzleri ise kampın içindeki hastaneye gidiyorduk. İlk gece otele girdiğimde şartlarını beğenmemiş, “Üç ay burada nasıl kalacağım?” diye düşünmüştüm. Ertesi gün kampa gidince bu düşüncelerimden utanmıştım. Tuvaletinin olması bile büyük bir lüksmüş. Kampta bir tuvaleti beş aile ortak kullanıyor."
"ASLINDA YAŞAMIYOR GİBİLER"
"Dikenli tellerle çevrili kampta yaklaşık 1 buçuk milyon insan yaşıyor; belki daha fazlası ve burası dünyanın en büyük mülteci kampı olarak biliniyor. Myanmar’daki savaştan kaçan Arakanlılar, burada hayata tutunmaya çalışıyor. Çok dirayetli, çalışkanlar ve beklenti içinde değiller. Günlerinin gelmesini beklerken aktif bir şekilde çaba gösteriyorlar. Dünyanın hatta biz Müslümanların bile haberdar olmadığı bir topluluk... Aslında yaşamıyor gibiler.”

EVLERİNİ SU BASIYOR
“Bangladeş halkı da oldukça yoksul; günlük 1-2 dolara çalışıyorlar. Ancak kampa gidince beterin beterini gördüm. Evlerin bir penceresi, kapısı dahi yok. Açık kısımlar da perdeyle kapatılmış, sadece yatacak yerleri ve birkaç kap kacakları var. Bambudan örülmüş barakalarda yaşıyorlar.
Kamp içinde betonarme bina yapımına izin verilmiyor. Yetimhanenin yerlerini yaptırmak istedik, ancak bu yasa nedeniyle fayans dahi yaptıramadık. Tüm hastaneler de ya prefabrik yapılardan ya da çadırlardan oluşuyor.
Elektrik için güneş paneli satın alıyorlar. Zaten elektrikli alet pek kullanmıyorlar; geceleri bir ampul yakıyor, telefonu olanlar şarj ediyor, sıcak ve nemli hava nedeniyle bazı aileler de vantilatör çalıştırıyor. Su ise yardımlarla açılan kuyulardan sağlanıyor. Biz de desteklerle 10 su kuyusu açılmasına aracılık ettik.
Kampta yaşayanlara BM tarafından kişi başı yaklaşık 1000 Taka (Bangladeş'te kullanılan resmi para birimi) yardım yapılıyor. Ancak bu paranın yüzde 70’iyle pirinç almak zorundalar. Biz bir karpuzu 500 Taka'ya alıyorduk; bu durumda 1000 Taka ile ne kadar besin alınabilir ki? Kampta maddi durumu iyi diyebileceğimiz biri, diğer ülkelerdeki yoksulluk sınırının altında olan bir kişiden bile katbekat fakir durumda.
Muson yağmurları nedeniyle evler sık sık sular altında kalıyor ve bu durum ölümlere yol açıyor. Ayrıca kundaklama veya kazalar sonucu çıkan yangınlar da ciddi bir tehdit.”

RESMİ OKUL YOK
“Kampta resmi bir okul bulunmuyor. Zamanında üniversite okumuş bazı kişiler gönüllü olarak eğitim veriyor. İngilizce ve Kur’an dersleri öğretiliyor ancak tüm çocuklara ulaşmak mümkün değil. Yetimhanelerde çok sayıda öksüz ve yetim çocuk var. Başlarında sorumlu hocalar bulunuyor ve kısıtlı imkanlarla eğitim veriliyor.”

KAMP DIŞINA ÇIKMAK YASAK
“Arakanlıların kamp dışına çıkması yasak. Kamp içinde ise günlük işlerle uğraşabiliyorlar. Bir mesleği olan, küçük dükkânlar açıyor; örneğin berberlik yapıyor. Genç nüfus fazla ve iş gücü potansiyeli yüksek. Ancak üretim yapmaları, güçlenmeleri engelleniyor sanki.”

“TÜRKİYE’DE GÜNDE 60 HASTA BAKIYORSAM, ORADA 180 HASTA BAKTIM”
“Hijyen yetersizliği nedeniyle Hepatit B, Hepatit C, HIV ve toplu yaşamın getirdiği uyuz, bit gibi enfeksiyonlar çok yaygın. Hepatit ve HIV gibi bulaşıcı hastalıkların küçük çocuklarda bile görülmesi, acı bir tablo. Hepatite bağlı son dönem karaciğer yetmezliği ve siroz, pek çok insanın hayatını kaybetmesine sebebiyet veriyor.
Beslenme yetersizliği nedeniyle diyabet sık görülüyor. Üstelik genç kadınlar, hatta hamileler bile diyabet hastası. Sigara içmemelerine rağmen KOAH vakalarına rastladım. Sıcak ve nemli iklim, mantar enfeksiyonlarını da artırıyor.
Tedavi imkanları sınırlı, tıbbi malzemeler yetersiz. Ancak mevcut şartlarda en iyisi sağlanmaya çalışılıyor. Türkiye’de günde 60 hasta bakıyorsam, orada 180 hasta bakıyordum. Ama yorulmuyordum çünkü doktorlara kıymet veriyorlar.
Türkiye’de insülin tedavisi tek kullanımlık kalem iğnelerle yapılır; burada ise flakon ile, hastalara ayda sadece 10 enjektör veriliyor. Oysa günde 4 kez insülin yapması gereken bir hastanın ayda 120 enjeksiyona ihtiyacı var.”
“AYAĞI ADETA BİR PATATESE DÖNÜŞMÜŞTÜ”
“Unutamadığım hastalardan biri, 18 yaşında bir gençti. Anne babasını savaşta kaybetmişti. Diyabet ve hepatite bağlı karaciğer sirozu vardı. Ayağında iyileşmeyen bir yara bulunuyordu. Zamanla ayağı, şekil olarak adeta bir patatese dönüşmüştü. Aşırı zayıftı, sürekli enfeksiyon geçiriyordu. Anlık tedaviler uygulayabiliyorduk ama kalıcı bir çözüm bulamamak bizleri üzüyordu.
Bir diğer vaka ise diyabetik ayak nedeniyle bacağı kesilmiş yaşlı bir amcaydı. Kemiğinden iltihap akıyordu. Bu kemiği alacak bir ortopedist bulmak için çok uğraştım, başka hastanelerle görüştüm ama sonuç alamadım.”

5 AĞUSTOS OLAYLARI
“Üç ay boyunca yoğun şekilde çalışmayı planlıyordum. Beklenmedik bir şekilde otelde mahsur kaldık, sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bir hafta boyunca internet kesildi, aileme ulaşamadım. Belirsizlik psikolojik açıdan zordu. Ölüm ya da başka bir tehlike ihtimali vardı ama en çok aileme haber veremediğim için endişelendim. Ne olursa olsun ben bu yola girmiştim, başıma ne gelirse gelsin kabul edecektim.”

ONURLU BİR HALK
“Arakanlılar onurlu bir halk; oldukça güler yüzlü ve şükür dolular. Dünyanın bu görüntülerden haberi yok. Savaştan kaçan, yıllardır zulüm gören bu insanları olabildiğince her yerde duyurmak ve bir an önce insani koşullarda yaşamalarını sağlamak için çaba göstermek hepimizin sorumluluğudur.”
HABERET / ÖZEL





