119 yıllık tarihi Vlora Han harabeye döndü!
Eminönü Sirkeci'de bulunan ve İstanbul'un en eski iş hanlarından biri olan 119 yıllık Vlora Han bakımsızlık nedeniye harabeye dönüştü. 'Art Nouveau' tarzının Osmanlı Dönemi örneklerinden olan yapının iç bölümlerinde de yoğun çatlaklar ve çürümeler dikkat çekti.

Eminönü Sirkeci'de Büyük Postane Caddesi'nde yer alan ve çeşitli işletmeler tarafından kullanılan 119 yıllık tarihi Vlora Han harabeye dönen görüntüsüyle dikkat çekti.

Osmanlı döneminde, 'Art Nouveau' tarzıyla inşa edilen ve taş süslemelerle öne çıkan yapının dış cephesindeki dökülmeler, iç cephesindeki çatlamalar ve çürümeler gerek görenlerin gerekse yetkililerin dikkatini çekti.

Binanın zemin katında restoran, kafe, berber ve ayakkabı mağazası, birinci katında ise İstanbul 6'ıncı Noterliği bulunuyor.

Beş kattan oluşan yapının bazı katlarının kullanılmadığı, en üst katında bulunan bölmeli kısmın ise çürüme ve çatlaklardan en fazla etkilenen nokta olduğu belirlendi.

Özel mülk olması gerekçesiyle restore edilmeye bekleyen yapının bir bölümü, 20 Türk Lirası üzerinde portresi bulunan ulusal mimarlık akımı öncülerinden 'Mimar Kemaleddin' tarafından da bir süre ofis olarak kullanıldı.

Yetkililer, binanın mevcut durumunu ve olası İstanbul depreminde yapıda oluşabilecek hasarı değerlendirdi.

Yapının önemi hakkında bilgi veren Prof.Dr.Yegan Kahya Sayar, "Vlora Han, Art Nouveau üslubunun az sayıda, en ilginç örneklerinden bir tanesi. Kagir (harç ve taş veya tuğla karışım sistemi) bir han yapısı olarak, bir büro hanı aslında. O tarihte demir yolunun gelişiyle birlikte çok büyük önem kazanan Eminönü'nde açılıyor. Dolayısıyla da içinde farklı tipte bir kullanım, büro niteliğinde çeşitli işlevleri barındırıyor. Çok ünlü avukatların, terzilerin, çeşitli önemli meslek gruplarının temsilcilerinin bürolarının olduğu bir han binası. İçinde, Mimar Kemaleddin'in de bürosunun bir süre bulunduğunu düşünüyoruz. Çünkü, 1904 ve 1905 yıllarına ait ticaret yıllıklarında burada 'Kemaleddin Mimarlık Bürosu' diye bir ismin de olduğunu görüyoruz, aynı adreste. Bina, Yeni Mimari akımının özelliklerini taşıyor. Aynı zamanda taşıyıcı sistem açısından da bilinen malzemelerin yeni kullanımlarıyla karşımıza çıkan bir yapı. Bu ne demek derseniz? Yapının karma bir düzende yapıldığını, yığma tuğla duvarlardan oluştuğunu ancak demirin burada binanın iskelet sisteminin bir elemanı olarak kullanıldığını söyleyebiliriz" dedi.

"Koruma açısından bizim için değeri var" ifadesini kullanan Kahya Sayar, "1990 yılında Koruma Kurulu tarafından tescil edilen bir yapı. O dönem sivil mimarlık örneği olarak tescil ediliyor. Sonra yanılmıyorsam 2000'li yıllarda birinci grup eski eser olarak grup tescili de yapılıyor. Dolayısıyla çok nitelikli olduğu da bu şekilde de tanımlanmış olan bu yapının günümüzdeki haline baktığımız zaman oldukça harap durumda olduğunu görüyoruz. Harabiyet belki doğrudan yapısal değil ancak yapının gerek mekansal biçimlenişlerinde gerekse malzeme niteliğinde çok ciddi bozulmalar var. Bunun dışında yapı çok uzun yıllar depo olarak da kullanılmış. Dolayısıyla yapımında hiç öngörülmeyen yükleri de uzun yıllar içinde barındırmış görünüyor. Bu yapıya bir yorgunluk getirmiş midir? Bunların, konusunda uzman mühendisler tarafından incelenmesi gerekiyor" şeklinde konuştu.

Binanın dış yüzeyindeki durumu değerlendiren Kahya Sayar, "Binada malzeme açısından çok büyük kayıplar var. Dış cephesine baktığınız zaman inanılmaz zengin bitkisel bezemeler var. Güller, çeşitli motifler hem ahşap, hem taş, hem metal elemanlar kullanılarak yapılmış. Bakımsızlıktan ufalanmış ciddi kayıplar olmaya başlamış. Cephelerde, bir kere bu bitkisel bezemelerin karakterinde büyük bir zafiyete yol açıyor, bu kopmuş parçalanmış noktalar ve bunun zaman içinde de daha derinleşeceğini görüyoruz. Çatlamalar, kırılmalar var. Yapının 2000'li yıllarda arka yan sokağa bakan cephesinde taş bir korniş elemanı yaklaşık altı metre kadar kopmuştu. Tabii ciddi bir tehlike, can güvenliği adına da mal güvenliği adına da. Bakımı olmayan bir yapıda zaman zaman tahribatlar artarak küçük parça kopmalarına, bazı bölümlerin yıkılmasına bile neden olabiliyor" diye konuştu.
Hanın olası İstanbul depremindeki risk durumunu yorumlayan Kahya Sayar, "Tarihi yarımadanın deprem açısından risk taşıdığı her daim gündemimizde, çok söz ediliyor. Gerçekten bunu dikkate almak gerekiyor. Yapı olarak baktığımızda her yapı gibi buranın da depremden hasar göreceği açık. Aslında yapıda, bu içinde volta döşeme dediğimiz metal elemanlar ve profillerle yapılan sistem kendi içinde biraz güvence veriyor gibi. Ancak buna güvenemeyiz. Taşıyıcı sistem açısından mutlaka iyice irdelenmesi gerekiyor, mutlaka güçlendirmeler yapılmalı. Geçmişte, kornişinin 6 metre kadar kopup düşmüş olması zaten yapıda zaman zaman bazı noktalarda problemlerin deprem olmadan da yaşandığını bize gösteriyor. Yani bu ciddi bir durum. Duvara bağlı korniş parçası yerinden aşağıya düşüyorsa ve bu bir deprem olmadan çöküyorsa demek ki böyle riskler her zaman var. Dolayısıyla yapının başka noktalarında da bunlar olabilir, deprem bunları daha hızlı tetikleyebilir. Bu yapının hızlıca onarılması bir kültür varlığı olarak zaten bir sorumluluğumuz. Parça kopmuş kısımlar, kırıklar, çatlaklar ve oyulmuş olan noktalar var. Bütün bunların onarılarak yapının nitelikli bir şekilde yaşamını sürdürmesi için ona bir fırsat verilmesi gerektiğini öncelikle vurgulamak isterim" şeklinde konuştu.