Uslu bir gazeteci olursanız Şirinler'i bile görebilirsiniz

İlknur Yılmaz yazdı...

İlknur Yılmaz

İlknur Yılmaz

Yıl 1909, aylardan Nisan...

Bab-ı Ali'nin önünde 'katillerin bulunmasını isteyen' öfkeli bir kalabalık...

Karşılarında ise böyle bir konuda açıklama yapmak zorunda kalan bu topraklardaki ilk devlet adamı Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa...

Katilin yakalanması için emir verdiğini söylemesinin ardından Paşa şöyle dedi:

"Tabii eğer yakalanabilirse"

Bu söz kalabalığın tansiyonunu yükseltmeye fazlasıyla yetti...

Kalabalıkta bulunan genç hukuk öğrencisi, "Buraya edatı şart girmez paşa. Katil yakalanırsa ne demek?" diye bağırdı...

O hukuk öğrencisi; ileride "Şeyh-ül Muharririn" (Yazarların üstadı) unvanını alacak olan geleceğin başyazarlarından Burhan Felek'ti...

Felek'in öfkesinin sebebi, 6 Nisan'ın artık bu isimle anılacak olmasıydı: 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü...

Evet, Serbesti Gazetesi'nin Yazı İşleri Müdürü ve Başyazarı cesur kalem Hasan Fehmi'nin 'enseden girip alından çıkan kurşunla' Galata Köprüsü'nde kanlar içinde öylece uzandığı gün...

O kurşun, başına geleceklerden habersiz İttihat ve Terakki Yönetimi'ni ağır bir dille eleştiren yazılar kaleme alan ‘Hasan Fehmi'ye atılmadı’, o kurşun ‘kaleme atıldı!’

Avrupa'dan Orta Doğu'ya kadar yerinde yaptığı gözlemlerin ardından zenginleşen eleştirel kalemiyle Sultan II. Abdülhamit yönetimine 'kamuoyu adına' hesap soran kaleme atıldı!

Yani; 'görevini yerine getiren' kaleme atıldı!

Bu topraklarda kaleme atılan ilk kurşun oldu belki ama ne yazık ki son olmadı...

Hasan Fehmi Bey'in öldürülmesinden bu yana 114 yıl geçti. 114 yılda; Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink ve Cemal Kaşıkçı gibi toplamda 67 gazeteci, 'kalemi nedeniyle' öldürüldü.

Çünkü kalemden görevini yerine getirmesi beklenmiyordu...

İngiliz gazeteci yazar George Orwell ne demişti:

"Gazetecilik, birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır; gerisi halkla ilişkilerdir"

Dünya, gazetecilerden 'halkla ilişkiler yapmalarını' bekliyordu, beklemeye de devam ediyor...

Orta Doğu toplumları başta olmak üzere Dünya'daki idealist gazetecilerin akıbetine şöyle bir dönüp baktığımızda acı bir manzarayla karşılarız:

Ya öldürülmüşlerdir, ya hapse atılmışlardır...

Kurşunlar...

Arabaya konulan bombalar...

Sanki hiç yaşamamışsın gibi 'dünyadaki izini silecek asitler'...

Hapishane parmaklıkları...

Türkiye'de bu ölümlerin tam 67 örneği var...

Dünyada sadece son 20 yılda 700'ü aşkın gazeteci öldürüldü...

Yani her yıl ortalama 80'den fazla gazetecinin öldürüldüğü yazılıyor...

Avrupa'da Rusya, Ukrayna ve Türkiye gazeteciler için en tehlikeli ülkeler ilan edildi...

Dünyada ise yüzde 47.4 ile Amerika kıtası en tehlikeli kıta...

Peki şimdiye kadar kaç gazetecinin katili hapis yattı?

Aynı Hasan Fehmi Bey gibi kanlar içinde yerde yatan Hrant Dink'in katili Ogün Samast, kişisel gelişimi için yapılan gözlemlerde "iyi hali olduğu gözlenmesi gerekçesiyle" tahliye edildi.

Evet, uğruna can verilen 'kalemin namusu', 'iyi hale' karşı yenik düştü...

Gazeteciler yine kalemlerinden dolayı hapiste yatarken, içlerinden birini öldüren ise serbest bırakıldı...

Kurşun, kalemden üstün geldi.

Kalem kötü, kurşun iyi oldu...

114 yıl geçmesine rağmen ne 'Hasan Fehmi Bey cinayeti' aydınlatılabildi, ne de onunla yaklaşık bir asır sonra aynı kaderi yaşayan meslektaşı 'Hrant Dink cinayeti'...

Konu ise hiçbir zaman kişiler olmadı, hep kırılmaya, bükülmeye çalışılan 'kalem' oldu.

Kalem öyle kolay ölmez, 'haber'iniz olsun...

Mürekkep 'iz' bırakır...

Keşke kaleme hiç kurşun atılmasa, Burhan Felek hiç sesini yükseltmek zorunda kalmasa, Şirinler'i sadece 'halkla ilişkiler yapan gazeteciler' görmeseydi...

Kaynak: haberet.com